İnsan ve doğa sevgisi taşıyan değerli dostlar
Biliyorsunuz bu sitede amacımız dünyayı kurtarmak. Dünya ise her tarafından SOS sinyalleri veriyor. Kurtarmaya neresinden başlasak derseniz şu anda önümüzde yangınlar var. Ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Dün 30 Temmuz 2021 tarihi itibariyle 30 ilde 98 noktada yangın vardı. Bu gün sayı 100’ü aşmış olabilir. Aslında yalnızca bizim değil dünyanın akciğerleri yanıyor. Onun için bu konuyu Türkiye ve dünya çapında ele alıp tartışmamız gerektiğine inanıyorum. Fakat Türkiye’de felaketler felaket günlerinde konuşulup sonra da hiçbir şey olmamış gibi hayat kaldığı yerden devam ediyor. Onun için önce bir geçmişe bakalım istiyorum. Aşağıdaki yazıyı Ağustos 2008’de yazmış, önce kenthaber.com, sonra da “AB Arifesinde Çevre sorunlarımız” adlı kitabımda yayınlamışım. Şimdi bu yazıya bakarak 13 sene sonra bugün farklı ne söyleyebiliriz düşünelim. Düşünelim ki, felaket anının gazıyla söylenenlere aldırmadan, aklı selimle çözüm arayalım.
AKCİĞERLERİMİZ YANARKEN
Korkularım var benim. Her sene, yaz gelir, diye korkuyorum. Yaz gelince orman yangınları ile ilgili haberleri izlemekten, dinlemekten, okumaktan korkuyorum. Orman yangınları her zaman içimi yakar, kanatır. Sanki yanan akciğerlerimizdir. Yıllar yılı akciğerlerimiz parça parça yanar, yakılır. Televizyonlarda kan kırmızı savaş alanları gibidir, orman yangınlarında ateşin rengi. Ateş çıkınca yola, rüzgârdan, dörtnala giden atlardan, hatta martılardan, kırlangıçlardan daha hızlı hücum eder, daha delicesine saldırır akciğerlerimize. Yanar akciğerlerim, yanar düşlerim, hayallerim, yanar kan emeklerim ve kanar yüreğim.
Birkaç gün önce Kaş’ta, Likya Uygarlığının en önemli kentlerinden Patara yanmıştı. Dün Adana yanıyordu. Bu gün Çanakkale yanıyor. Doksan dört sene önce savaşın ateşi, makineli mermileri, top gülleleri yetmemiş gibi ve sonrasında çıkardığımız yangınlarda defalarca yaktığımız az gelmiş gibi, şimdi onları Temmuz 2008’in bu son gününde bir daha yakıyoruz. Çanakkale’de zaferi, bir kez daha, kana, katliama, ateşe ve ölüme teslim ediyoruz.
Manavgat’ta bu sene bu bilmem kaçıncı yangındır, Serik- Manavgat arasında dün başlayan yangın, kontrolü kaybedilmiş biçimde almış başını gidiyor. Bugün bu yangın, köprülü kanyona dayanmış, rafting alanını tehdit ediyor.
Yerleşimler, hayvanlar, bahçeler ve ekili alanlar yanmış, İnsanlar: “Canımızı zor kurtardık” diye, televizyon ekranlarında feryat ediyor. Yangının yaklaştığı yerleşimler boşaltılmış, insanlar, araçlarında konvoylar halinde, köyünü terk ediyor. Binlerce yıldır yaşasak da bu topraklarda, yangın için bir güvenlik koridoru koymak gelmemiş aklımıza ormanla yerleşim arasına. Sanki çaresizlik tek çare, çaresizlik sığınacak tek kale.
Şimdi de Fethiye’den bir orman yangını haberi daha geliyor. Bir güne, bunca yangın az gelmişçesine. Ağustos 2008’in biri, ikisi, Manavgat-Serik arası hala yanarken, bu kez öğle saatlerinde Kumluca Adrasan’ dan yükselen dumanlar Olympos’u ve Çıralı sahillerini kaplıyor ve saat 19.00’a dek havada hiç ses yok. 19.00’da tek bir bakıp uçak geçiyor.
Atıp tutmakta, palavrada dünya birincisi olan TC, yangın söndürmede, susuz musluk gibi ‘tısss’ sesinden başka bir ses vermiyor. O da çaresiz vatandaş gibi, ancak seyrediyor. Ama vatandaş kıvranarak, yanıp tutuşarak, ateşi içinde hissederek seyrederken, devlet gladyatör dövüşü seyreder gibi seyrediyor. Sabaha kadar her şeyi kaderine terk ediyor. Sabah ne yapar bilinmez. Yani birileri de vardır ki, kana, ateşe seyircidir. Örneğin Antalya belediye başkanı Çeşme’de tatildedir. Ve nedense seyirciler hep, kanı ateşi önlemekle görevli kurum ve kişilerdir. Hiç önlem almadan, nutuk atarlar ve göstermelik, acılı ifadelerle üzüntülerini belirtirler.
Oysa onların yeri, yakınma acınma yeri değil, gereğini yerine getirme yeridir. Ama hiçbir önlem almadan her şey sözde kaldığı için, orman yangınları her yaz, yinelenen mevsimler gibi, yinelenen geceler gündüzler gibi, yinelenen yaşam sahneleri olarak yinelenir durur. Yine akciğerlerimizden bir parça yanar, yok olur. Gün be gün nefes darlığımız artar, bedenimiz cansızlaşır, çoraklaşır, çöl olur. Ağustos 2008
Değerli dostlar, 2008 Ağustosunda yazılan bu yazıyı, 2018 ağustosunda 2019- 2020 Ağustosunda ya da bugün yazsaydık neler fark edecekti? Eminim ki sadece sayıların onar yirmişer büyüyerek geldiğini yazacaktık. Ve nihayet bugün yüzden fazla yerde orman yangınından söz etme noktasına geldik.
Bu ne demektir, lütfen bir düşünün. Bu bir ihmal veya bilgisizlik değil, doğrudan kasıttır. Son 40 yılda tarım ve orman bakanları Türkiye’de tarım ve ormanları bitirmek için tüm güçleriyle çalışmışlardır. Bu nasıl olur, derseniz bunu da gelecek yazımda açıklayacağım.