- BAHAULLAH’IN DÜNYA BİRLİĞİ DÜŞÜNCESİ 1
Bahâîlik 19. Yüzyılda İran’da ortaya çıkan ve tüm insanlığın ruhani birliğini vurgulayan tek tanrılı bir din olup üç ana prensibi vardır. Bu üç prensip, Bahai öğretileri ve inancının temelini oluşturur.
Bunlar 1-Tanrı birliği: yani tüm yaratılışın kaynağı olan tek bir Tanrı vardır. 2-Din birliği: tüm büyük dinler aynı ruhani kaynatan yani, aynı Tanrıdan gelirler. 3-İnsanlığın birliği: bütün insanlar aynı Tanrı tarafından eşit yaratılmıştır, çeşitlilik içinde birlik ile bir araya getirilmiştir. Irkların ve kültürlerin bu çeşitliliği insanlığın zenginliğidir.
Bahai İnancının öğretilerine göre insanın amacı dua, tefekkür ve insanlığa hizmet yoluyla Allah'ı tanımayı ve sevmeyi öğrenmektir. Birçok kaynağa göre Bahai dini, yeni dinî akımlar arasında sayılmaktadır. Bazılarına göre, İslami bir mezhep, bazılarına göre ise 19. yüzyılda doğmuş, başlıca büyük dinler ve diğer inançları sentezlemeye çalışan hümanist ve barışçıl bir dinsel harekettir; Genel görüş ise başlı başına peygamberi, kitabı olan bağımsız bir dindir. Bahailiği bir din olarak kabul edenler arasında, tarihsel kökeni nedeniyle onu İbrahimi dinler arasında sayanlar da vardır.
Tarihi gelişimi kısaca şöyle özetleyebiliriz. Şiraz’da 23 Mayıs 1844'te Seyyid Ali Muhammed (Bab) kendisinin Müslüman âleminin beklediği kişi olan "Mehdi" olduğunu ilan etti. Binlerce kişi Bab'a inanarak "Babi" oldu. Onun eski dinî yapıya göre çok yenilikçi ve radikal fikirleri ortaya koyması İran'da işkencelere ve baskılara yol açtı. Kazvin Türklerinden Tahire adlı bir genç kadın Babilerin Bedeşt toplantısına peçesiz katılarak o güne dek eşine rastlanmayan bir olay başlattı. Bab, 1850'de 31 yaşında Tebriz şehrinde kurşuna dizilirken. “Beni öldürebilirsiniz, ama kadınların özgürlük hareketini durduramazsınız, böyle davranarak bu gidişatı engelleyemezsiniz” demiştir.
Bab'ın ölümünden sonra Babilere Mirza Hüseyin Ali (Bahaullah)) liderlik etti. Hz. Bahaullah Kaçar Sarayında vezir olan Mirza Abbas’ın oğlu olup kendisine vezirlik teklif edildiği halde kabul etmedi ve Bab’ın yolunu izledi. Fakat Bahaullah ve beraberindekiler Osmanlı Devleti ile yapılan görüşmeler sonunda Bağdat'a sürgün edildi. Hayatının 40 yılını Osmanlı topraklarında geçirdi ve o zaman Osmanlı toprağı olan Akka’da sürgündeyken öldü. Mezarı İsrail’in Hayfa şehrindedir.
Hz. Bahaullah 1863'te burada, Bab'ın gelişini müjdelediği peygamberin kendisi olduğunu ve insanlık tarihinde bütün önceki dinlerin gelmesini vadettiği "dünyanın bir vatan gibi olacağı, insanların artık savaş yapmayı öğrenmeyecekleri" Mehdi çağının gelmiş olduğunu ilan ederek Bahai Dininin yeni ilkelerini açıkladı.
Bahailer için en son gelen elçiler Bab ve Bahaullah'tır. Fakat gelecekte, geleceğin ihtiyaçlarına ve insan kapasitesine göre yeni elçiler gönderilecektir. Bahaullah’a göre zamanımızda insanlık kolektif bir evrim sürecindedir. Onun için şimdiki zamanın ihtiyacı barışın, adaletin ve birliğin küresel boyutta aşama aşama kurulmasıdır. O yüzden yaşamı boyunca çalışmalarını, insanlığın refah ve mutluluğu, insanların barış içinde birlikte yaşadığı bir dünya birliği için çalışmıştır.
Bahailiğin temel öğretileri:
Allah birdir.
Tüm ilahi dinlerin temeli birdir.
İnsanlık âlemi birdir.
Din bilim ve akıl ile uyum içinde olmalıdır.
Irksal, dinsel, etnik taassuplar terk edilmelidir.
Kadın ve erkek eşittir.
Genel barış için çalışılmalıdır.
Eğitim zorunludur ve evrensel eğitim hedeflenmelidir.
Serbest düşünce ile gerçek araştırılmalıdır.
Aşırı zenginlik ve yoksulluk kaldırılmalıdır.
Vikipedia’da Bahailiğin dünya barışı ve dünya birliği ile ilgili görüşlerini açıklayan paragraflarını aşağıya aynen alıyorum.
“Bahailiğe göre dünya barışı sadece mümkün olmakla kalmayıp aynı zamanda kaçınılmazdır. Barışa, insanların eski davranış kalıplarına inatla sarılmasının sebep olacağı akla hayale sığmaz dehşetteki olaylardan sonra mı ulaşılacak, yoksa şimdi müşaverelerle belirecek iradenin tasarrufu ile mi kucak açılacak; bu, tüm dünya sakinlerinin önündeki bir seçimdir.
Dünyanın tek bir ülke olması, insanlığın vatanı olarak yeniden örgütlenmesi ve yönetimi için ilk temel şart, insanlığın birliğini kabul etmektir. Dünya barışını kurma çabalarının başarısı için bu ruhani prensibin evrensel ölçüde kabulü gereklidir. Bunun için, evrensel olarak beyan edilmeli, okullarda öğretilmeli ve sosyal yapıda içerdiği organik değişikliğe hazırlık olarak her millete devamlı olarak ifade edilmelidir.
En zararlı ve inatçı kötülüklerden biri olan ırkçılık barışın en büyük engellerinden biridir. Irkçılık uygulaması, bahanesi ne olursa olsun, insanlık onurunun en çirkin bir şekilde ihlalini teşkil eder.
Zengin ve yoksul arasında ölçüsüz farklılık, şiddetli bir ıstırap kaynağı olarak dünyayı, hemen hemen savaşın eşiğine getiren bir istikrarsızlık halinde tutmaktadır.
Makul ve meşru bir vatanseverlik dışında, dizginlenmemiş bir milliyetçiliğin yerini daha geniş temelli bir bağlılığın, tüm insanlık sevgisinin alması gerekir. Bahaullah şöyle demektedir:
‘Dünya tek bir ülke ve insanlar onun vatandaşlarıdır. Dünya vatandaşlığı kavramı, bilimin ilerlemesi sebebiyle dünyanın tek bir mahalleymiş gibi daralmasının ve milletlerin tartışmasız şekilde birbirine bağımlı olmasının doğrudan bir sonucudur. Dünya milletlerinin hepsini sevmek insanın kendi memleketini sevmesini dışlamaz.’