BERTRAND RUSSELL’IN DÜNYA HÜKÜMETİ DÜŞÜNCESİ

 

Russell (1872-1970), serbest ticareti ve emperyalizm karşıtlığını desteklemiş ve barışsever tutumundan dolayı I. Dünya Savaşı sırasında hapishanede yatmıştır. Daha sonra Adolf Hitler'e karşı kampanyalar düzenlemiş, Stalinci totalitarizmi eleştirmiş, Vietnam Savaşı'ndaki tutumu nedeniyle Amerikan hükûmetini suçlamıştır.

Analitik felsefenin kurucuları arasında yer alan ve 20. yüzyılın en büyük düşünürlerinden birisi olan, 1950 Nobel Edebiyat ödülü sahibi Russell da dünyanın tek bir yönetim altında birleşmesini savunuyordu. Özellikle soğuk savaş döneminin karşılıklı silahlanması ve nükleer silahların dünyayı yok edecek bir aşamaya ulaşması üzerine ‘İnsanlığın Yarını’ adlı kitabında bir ‘Dünya Hükümeti’ kurulmasıyla ilgili görüşlerini belirtirken dünyadaki mevcut durumu söyle dile getirmektedir.

“Şimdi büyük devletlerin, başka devletlerden kişileri canları ne zaman isterse topluca öldürme hakkı vardır. Ama bu öldürme özgürlüğü, hak ve adalet uğruna, gerçek uğruna kahramanca ölmek veya öldürmek kılığına sokulmaktadır. Yurtseverler hep yurtları uğruna ölmekten söz eder, yurdu uğruna öldürmekten söz eden yoktur” diyerek, ulusçuluğun Dünya Hükümeti önünde en büyük engel olduğunu belirtmeye çalışıyor.

Fakat bu durum eğitim yoluyla çözülebilir. Okullarda daha adil, özgür ve daha mutlu bir dünyada nasıl bir yaşamın sağlanabileceğini öğrettikçe, insanlık şimdi düşlerine bile sığmayacak bir yaşama adım atacaktır. Bu yeni hayatta yoksulluk, hastalık, mutsuzluk ve acılar çok daha seyrek rastlanan olaylar haline geldikçe, ulusçuluk törpülenerek, dünya ve insanlık anlam kazanacaktır.

Bazıları da Dünya Hükümeti gibi çok büyük bir örgütün silahlı kuvvetler zorbalığı getirebileceğini, uluslararası silahlı gücün başkomutanının kendisini dünya imparatoru ilan edebileceğini ileri sürmektedir. Russell bu korkuya karşı şimdi bu sakıncanın her ulus devlet için var olduğunu, alınacak önlemlerle bunun önlenebileceğini belirtmektedir. Ayrıca Russell aynı tehdidin sivil yönetimler için de geçerli olduğunu, Stalin Döneminde sivil yönetimin askeri güce hükmettiğini söyleyerek, bugünün teknolojik gelişmelerinden sonra Dünya Hükümetinin her tür tehdide karşı önlem üretebileceğine inanmaktadır. 

Russell, bu amaca ulaşmak için öncelikle silahsızlanmayı, nükleer silahların denetim altına alınması ve yeniden yapılmalarının yasaklanmasını, bunu denetleyecek bir örgüt kurulmasını savunmaktadır. Ayrıca sürekli barışın tesisi için bölgesel sorunların çözümünün önemli olduğunu belirtmektedir.

Russell İnsanlığın Geleceği adlı kitabında şöyle bir soru yöneltiyor. “Şimdi dünyanın önündeki en önemli soru şudur. İstenen bir şey savaş yoluyla elde edilebilir mi? Kennedy ile Krusçef’e göre evet; sağduyulu insanlara göre hayır. Bu en önemli soruda Kennedy ve Krusçef’in düşüncesi aynıdır. İnsanlığın nükleer silahlarla kestirmeden yok edilmesi konusunda görüş birliği içindedirler. Oysa bu ikisinin fikridir. Gurur, dik kafalılık, gözden düşme korkusu, körü körüne ülkücülük onlardaki saygı gücünü karartmıştır” diyor.

Dünya birliğini kast ederek “Ortak amacımız olması gereken olgunluğa erişmeden kendi kendimizi, delicesine, körü körüne yok etmezsek, önümüzde uzanan binlerce yıl içinde özlediğimiz tüm güzellikler gerçekleşebilir.”