Dünyanın 200’den fazla bağımsız devletin yönetimine bırakılması, 200’den fazla bağımsız keyfi uygulama demektir. Çünkü bağımsız bir devletin iç işlerine karışamazsınız. Bağımsız bir devlet kendi sınırları içinde kalan toprakları istediği gibi kullanır, sınırları içindeki insanlara istediği gibi davranır.


Dünyanın 200’den fazla bağımsız devletin yönetimine bırakılması, 200’den fazla bağımsız keyfi uygulama demektir. Çünkü bağımsız bir devletin iç işlerine karışamazsınız. Bağımsız bir devlet kendi sınırları içinde kalan toprakları istediği gibi kullanır, sınırları içindeki insanlara istediği gibi davranır.

Yani topraklarında siyanürle altın aramasına, dağlarının ormanlarının maden arama, taş ocağı, mermer ocağı diye talan edilmesine, nehirlerini, göllerini, denizlerini lağımla kirletmesine, sanayi atıklarıyla zehirlemesine başka devletler ve uluslararası kurumlar karışamamaktadır.

Bilinçsiz ve vahşice kullanım sonucu yüzey sularının tükenmesi ve yer altı sularının da 8-10 metreden 100-200 metre derinliklere çekilmesi, akarsuların, göllerin kuruması ya da alanlarının çok daralması, denizlerin kirlenmesi her gün karşılaştığımız durumlar olup bunlar için hiçbir önlem alınamamakta olup dünya da artık kendini yenileyemez hale gelmiştir.

Çünkü toprağı, suyu ve havasıyla doğayı tüketip yok eden küresel sermaye ve bunu davet ederek ülkesini yok ettiren ise bağımsız ulus devletlerdir. Yani bağısız devlet ülkesini yok etme ve yok ettirmekte de bağımsızdır.

Şimdi bu durumu örneklemek gerekirse, kendi ülkemize bakabiliriz. Örneğin dünya güzeli doğa harikası Kaz Dağlarımızı %8 altın için feda edişimizden, CED raporları tamamlanmamış santrallerden, ÇED raporu gereksizdir denilen ama zehir soluyan bacası filtresiz termik santrallere, kuruyan göllerimizden, Marmara Denizindeki müsilaja dek her tarafımızdan çevre sorunu fışkırmaktadır.

Bizim gibi küresel sermayenin vahşi talanına açık tüm ülkelerde de durum aynıdır. Örneğin Marmara denizinin altı katından daha büyük olan Aral gölünün onda dokuzu kurumuş, onda biri kalmıştır. Semey’de nükleer denemelerin etkileri ve Irak’ta DU felaketi devam etmektedir. Dünya nüfusunun yarıdan fazlasının yaşadığı Güney Doğu Asya’da Hindistan, Bangeldeş ve Çin gibi ülkelerde kirlilik zirve yapmaktadır. ABD havaya en fazla sera gazı salan ülke olup Kasım 2020’de Paris İklim anlaşmasından çekilmiştir.  

Yani ülkemizde ve dünyada her gün pek çok çevre felaketi haberiyle karşılaşıyoruz. Bu felaketin nedeni de küresel sermaye şirketleriyle ulus devletlerin çıkar hesaplarıdır. Hal böyle olunca sorun çözümsüz kalmaktadır. Çünkü bunu önlemesini beklediğiniz bağımsız devletiniz zaten buna izin vermektedir. Bu durumda sivil halkın protestolarıyla felaket önlenmeye çalışılmaktadır ki; demokrasinin çok kısıtlı olduğu sömürülen dünya ülkelerinde de sivil toplum hareketleri çok sınırlıdır. Devlet karşısında halk ve özellikle fert çok ama çok zayıftır.

Uluslararası kurumlardan yardım isteyelim deseniz, uluslararası kurum ve kuruluşlar tamamen küresel sermayenin denetim ve yönetimindedir. Küresel sermayenin sahibi gelişmiş ülkeler, ben çıkarıma bakarım, talan olan, kirlenen, zehirlenen benim ülkem değil. Ben ülkemi kirletmem, zehirletmem, hatta çöpümü, zehirli atıklarımı da götürüp bu bağımsız ulus devletlere atarım demekte ve atmaktadır.

Bu durum sömürenler ve sömürülenler yani her iki taraf açısından da çok büyük bir aymazlıktır. Başını kuma sokmaktır. Çünkü Türkiye’de, Irak’ta, Alaska’da, Afrika’da, Brezilya’da, Sibirya’da yakılan, yıkılan, yok edilen, kirletilen doğa, kirletenlerin de içinde bulunduğu dünyadır. Dünyadaki küresel ısınma ve iklim değişikliklerinin temel nedenleridir.

Sonuç olarak Irak’ta yakılan milyonlarca ton petrolün, Türkiye’de müsilajla kaplanan Marmara Denizinin, Brezilya ve Sibirya’da kesilen ormanların, Kuruyan Aral Gölünün, Semey’de yapılan yüzlerce nükleer denemenin, AB ve ABD’yi etkilemeyeceği düşüncesi artık yıkılmış ve buralarda her yıl biraz daha yıkıcı gelen iklim olaylarıyla kanıtlanmıştır.

Yani 200 parçalı bir dünya düşüncesi iflas etmiş olup dünyada yaşamın devamı için dünyanın her konuda bir bütün olarak ele alınması ve tek merkezden yönetilmesi zorunlu hale gelmiştir. Çünkü hangi ülkede yaşarsanız yaşayın, dünyada yaşıyoruz, dünyayı yaşıyoruz.

*Bağımsız devlet, ülkesi ve insanı üzerinde yönetenin keyfiyetidir.
*Bağımsız ulus devletler ve küresel sermayenin işbirliğiyle dünyanın havası, suyu ve toprağı kirletilmekte doğa yaşanmaz hale gelmektedir.
*Dünyada yaşıyoruz, doğayı yaşıyoruz, dünya ve doğası bir bütündür.
*Gelişmiş sömürücü devletlerin sömürdükleri gelişmemiş ülkelerde yaptıkları doğal tahribatın bu ülkelerle sınırlı kalacağını düşünmek, başını kuma sokmaktır.
*Uluslararası kurum ve kuruluşlar doğal katliama seyirci kalmakta, halkların doğal çevrelerini koruma mücadeleleri de devletler tarafından sert önlem ve yasaklarla engellenmektedir.
*Dünya derhal birleşmeli ve tek merkezden yönetilmelidir.