Mevcut dünya devletler sisteminde (kapitalist, faşist, komünist) yani rejim her ne olursa olsun, hepsinde de gücü elinde tutanlar, insan ve insanlığın geneline karşı olup insanlık onlar için etinden, sütünden, derisinden veya gücünden faydalandıkları bir hayvan veya bitki türünden farksızdır. Mevcut rejimlerin geneli belli güç odaklarının iktidarı için, halkların genelini feda etmeye yani ölümüne çalıştırmaya, savaştırmaya, açlık ve idamlarla toplu öldürmelere hazırdır. Bunların gözünde çoğu insanın bir robot kadar, faydalandığı bir hayvan kadar bile değeri yoktur.
Devletler (ki devlet yöneten demektir) ve bu yüzden yönetenler şeytan’ı, yani kötülüğü temsil etmektedir. Devletlerin yönetim biçimleri her ne olursa olsun, yönetim davranışları dikkatle incelenirse, iyilik için yapılanlarının bile geri planında bir çıkar ve bir kötülük vardır.
Feodal, kapital, militar belli bir güce dayalı sömürü sistemlerinde, sayıca çok küçük gruplar tüm gücü ele geçirmişken, büyük çoğunluğu oluşturan üretici ve tüketici halk kesimleri köle, işçi, çiftçi gibi çok güçsüz halde olup güç odaklarının istediği doğrultuda yaşamak zorundadır. Günümüzde kapitalizmin içinde anılan bu sistemlerde, yönetenlerin üstünde bir sermaye sınıfı olup bunlar ülke ve küresel ölçekte dünyaya yön vermektedir. Fakat yön, iyiden güzelden yana değil, kötüden ve şeytandan yanadır.
Şu anda dünyanın büyük çoğunluğunun içinde bulunduğu ve yüzlerce senedir denenen kapitalizm ile dünyanın kurtarılamayacağı, daha iyi ve daha yaşanılabilir bir hale getirilemeyeceği uzun yılardan beri görülmektedir. Yazılarımın ileriki bölümlerinde örneklerini sunduğum kapitalist sistemin soykırımları, katliamları ve insanlık suçları burada sayılamayacak kadar çoktur. Yüzlerce yıldır süren amansız ve acımasız kapitalist yarış, dünyayı nefessiz bırakmış, dünya tükenmek üzeredir.
Renge dayalı, zenci, beyaz, sarı veya milliyete dayalı alman, ingiliz, çin, japon gibi belli bir ırk temelli yönetimlerde de kapitalizm yine en acımasız biçimde varlığını sürdürürken, her şey faşist bir liderin iki dudağı arasındadır. Farklı renk veya ırktan olmak en ağır ve pis işlerde köle olarak çalıştırılmayı, hatta öldürülmeyi gerektirebilir. Aynı ırktan olup da muhalif olanlar için de durum aynıdır.
Her ne kadar fransız ihtilali ile dünya gündemine geldiği ileri sürülse de dünyada milliyetçilik çok eskiden beri aynı dini paylaşanların haçlı seferlerinde olduğu gibi din milliyetçiliği, aynı dili konuşanların dil ve uzun yıllar aynı devlet içinde yaşayanların devlet milliyetçiliği yeni değildir. Fransız ihtilaliyle hızlandırılmış yeniden şekillenmiş ve halkların özgürlük ve bağımsızlık mücadelesini başlatmıştır.
Fakat silah tüccarları milliyetçiliği desteklerken, ulusların özgürlük ve bağımsızlığını savunuyormuş gibi sahte bir davranışla, karşı olduğu devletleri bölme ve insanları kışkırtarak savaştırma aracı olarak kullanmıştır. Soğuk savaş sonrasında ise dünyaya hükmeden güçlü devletlerin, güçsüz devletleri bölüp parçalayıp sömürmesi için milliyetçilik mikro milliyetçilik düzeyine düşürülmüş ve ikinci, üçüncü sınıf cumhuriyetlerde faşizme yataklık yapmaktadır.
Yani dünyanın milliyetçilik ve milliyetçi sistemlerle de kurtulamayacağı ortadadır. Zaten dünyada elde edilen her iki dolardan birisi savaşa harcanırken, mikro milliyetçilik bataklığına saplanan ülkelerde halklar, birbirini katlederken tüm kazançları silah tüccarlarına akacaktır. Bana göre şu anda dünya ve insanlık için en büyük tehdit milliyetçiliktir. Çünkü küresel sermaye milliyetçiliği kullanarak devletleri bölüp yeni devletler yaratmakta ve hepsine silah satıp çatıştırmaktadır. Bu yüzden dünyanın ekonomik birliğini sağlarken siyasi birliğine şiddetle karşı çıkmaktadır.
*feodal, kapital, militar, mevcut rejimlerin hepsi, insanlığın geneline karşıdır.
*dünyanın yönü, iyiden güzelden yana değil, kötüden ve şeytandan yanadır.
*küresel sermaye, dünya birliğine ve sosyal devlete karşıdır.