Değerli dostlar, ağaçlandırmaya neden karşı olduğumu, sizlere yine 2008 orman yangınlarından sonra yazmış olduğum ve “AB Arifesinde Çevre Sorunlarımız” adlı kitabımda yer alan bir yazıyla yanıtlamak istiyorum. Bu yazıda ağaçlandırmanın faydasız ve boşuna olduğunu şöyle açıklamışım.
“YENİDEN AĞAÇLANDIRMA YAPMALI MI?
Normal koşullarda “Elbette ki yapılmalıdır” derdim. Ama tekrar yangınlara teslim edip yanışını seyredip kahrolacaksak, neden ağaçlandıralım? Niçin ağaçlandırmaya destek olalım, niçin bu yönde maddi ve manevi bir fedakârlıkta bulunalım? Diktiğimiz ağaçlar yirmi yaşına gelmeden, yangınlarda yine cayır cayır yansın da, yirmi yaşındaki gençlerimizi kör dövüşlerinde kurban vermemizin acılarına acı katsın diye mi?
Ben şahsen TC Devleti, aynı anda on yerde yangın çıksa, her yangına aynı anda onar uçak gönderebilecek bir yangın söndürme filosuna sahip olmadıkça, ağaçlandırma çalışmalarına destek vermeyi düşünmüyorum. Yüz uçak çok mu diyorsunuz? Haydi diyelim ki, olsun da elli uçak olsun ve her yangına beşer uçak göndersin. Ama ne gezer.
Ben eski orman bakanı Osman Pepe ile 2003 yılında yapılan bir mülakatta on beş uçaklık bir filomuz olduğunu ve 2004 için 20 uçak siparişi verildiğini yazmıştım. Bu bilgilere dayanarak şu anda en azından yirmi uçağımız vardır sanıyordum. Oysa şu anda sadece 12 uçağımız olduğunu aşağıdaki yazıdan anlıyoruz..
“Tepelerden yükselen dumanla uçağın hareketini izlerken aklımızdan geçen, dilimizden döküldü: "Uçak sayısı keşke çok olsaydı, daha çabuk sönerdi..."
Gelişmeleri birlikte izlediğimiz Maliye Müsteşarı Hasan Basri Aktan sözümüzü kesti: "Bundan sonra olacak; hem de çok olacak. Kabiliyeti yüksek 12 küçük; 12 de büyük, 24 uçaklık filo kuruyoruz..."
Küresel ısınmayla birlikte orman yangınları artınca dünyada yangın söndürme uçağı sıkıntısı başlamış. Kapanmak üzere olan bir uçak fabrikası yeniden faaliyete geçmiş; 2015'e kadar siparişleri dolmuş. Bu gelişmeler üzerine, Türkiye'nin toplam 12 yangın uçağının tek sahibi THK ile OGM yönetimi bir araya getirilmiş; 6 ton kapasiteli ilk parti 3 uçağın siparişi verilmiş.
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu, THK'nın daha fazla uçak siparişi vermesini desteklediklerini bildirdi. Dileriz bu destek yaklaşan Kurban Bayramı'nda gösterilir. Bir kurban derisinin, asırlık bin ağacın kurtarılması demek olduğu anımsanır...” 08.08.2008 Muharrem Sarıkaya Sabah
Görüldüğü gibi, eski bakan Pepe’nin vaat ettiği 20 uçak alınmadığı gibi, on beş uçaklık filo da 12’ ye düşmüş. Yani 2003’ten 2008’e ormanlar her yıl daha büyük ölçülerde yanarken, yangın söndürme uçağı alımı yapılmadığı gibi mevcut filo da azalmış.
Oysa geri dönüp hafızalarınızı biraz zorlarsanız, her yangın sonrası ne önlemler ne çabalar vaat edilmişti. Demek ki, söylenenler samimi değil, o andaki öfke ve karamsarlığı hafifletmek içinmiş. Öyleyse bu gün söylenenlerin farklı olduğuna nasıl inanalım. Üstelik bugün 2008’de 2003’ün de gerisinde olduğumuzu görüyoruz. Bu sadece uçak sayısının azalması anlamında olmayıp paranız olsa bile uçak almanın artık parayla değil sırayla olduğu bir döneme girilmiş.
Ayrıca para bulmak da kolay değil. Çünkü Orman Bakanı Sayın Eroğlu’na göre uçaklara para bulmak da kurban derilerine kalmış. Anlayacağınız, Ormanlar yıllarca cayır cayır yanarken, her alana para yağdıran hükümetlerin ve bakanların hiç umurunda olmamış. Her yangından sonra çare olacaklar, avuçlarını ovuşturarak çaresizleri oynamış.
Oysa Manavgat Serik arasındaki son yangının bilânçosu beş buçuk milyar dolar olarak açıklandı. Bu para ile eminim ki bu uçakları üretecek beş tane fabrika kurulur. Hazır müşterisi de çokmuş, herkes kuyrukta uçak bekliyor, kur fabrikanı; hem sorununu çöz ve hem de para kazan. Bundan güzel yatırım mı olur?
Kaldı ki bu tek bir yangının maliyeti. Tüm yıl boyu Antalya’da yanan ormanları, Türkiye genelinde yanan ormanları, geçen yıllarda yananları ve gelecek yıllarda yanacakları düşünürseniz, uçak yatırımının altın değerinde bir yatırım olduğu, geleceğe ve yaşama yatırım olduğu anlaşılacaktır.
Orman alanlarındaki yangınları söndüremesek de, yüreklerdeki yangınlara biraz su serpmek için, şimdi medyada yeniden ağaçlandırma haber ve önerilerinden geçilmiyor. Kimi kurum ve kişiler, yanan alanların ağaçlandırılması için yeni formüller ortaya koyarken devlet de yanan yerlerin en kısa sürede ağaçlandırılacağını söylüyor. Her kafadan farklı görüşler ortaya atılıyor.
Hal böyle iken medyadaki yeniden ağaçlandırma söylevlerini neye yorarsınız derseniz; bunun nedeni açık! Şimdi ormanlar yandı. İnsanlar öfkeli, insanlar karamsar ve ümitsiz. Yürekler buruk, kafalar karışık. Bu noktada nereden devreye girileceği, öfkenin nereden ve nasıl yatıştırılacağı bellidir.
Ağaçlandırma vaatlerini ben, biraz da bu öfkelerin yatıştırılması, karamsarlığın yeniden umuda çevrilmesi için yapıldığını düşünüyor, göstermelik ve yapay davranışlar olarak algılıyorum. Yoksa ağaçlandırma yapmak için yangın çıkmasının beklenmemesi gerektiği ortadadır. Devlet ağaçlama yapacaksa, ağaçlanacak alan çoktur. Bu yüzden bu sözlerde hemen hiç samimiyet yoktur.
Sonuç olarak: “Kalsın lütfen! Biz bu filmi defalarca seyretmiştik. Gelibolu Yarımadasını kaçıncı kez ağaçlandırıp kaçıncı kez yaktık?” dedirtecek cinsten, demeçlerin ve destek sözlerinin içeriğini tahlil etmek gerekirse eğer, neler çıkar içinden bir bakalım isterseniz.
Vatandaşın bir bölümü doğacı, çevresine duyarlı, bazısı entel bir hava veya gösteriş için yapsa da, yine de samimiyeti, olayın vatandaş tarafında bulmak olanaklıdır. Hatta yangınlarda yangını yüreğinde hissedenler, kahrolan ve çaresizlik içinde çırpınanlar, vatandaşlardır. Ama olayın devlet tarafı çürük halkadır.
Bu yüzden yeniden ağaçlandırma çalışmalarına katkıda bulunmak için, devletin samimiyetine inanmak ve hatta ispatlamasını beklemek gerekir. Ne zaman ki devlet samimi davranır, en azından elli uçak alır, o zaman halk ağaçlandırma için her şeyini ortaya koyar, bir seferberlik ilan eder, yanan yanmayan ne kadar ağaçlandırılacak yer varsa ağaçlandırılır. Ama en güzeli, koşulları iyi belirlenerek, devletin koruyamadığı ormanların tapusunun halka verilmesidir.
Sonuç olarak Anadolu’da hiç durmadan savaşlar yaptık, Anadolu’nun ilkel ve barbar halklarının yapa yapa yükselttiği uygarlık eserlerini, Anadolu’nun biz uygar halkları yıka yıka bitiremediysek, doğal tahribi hala felakete çeviremediysek, demek ki hala yeterince uygar ve savaşçı değiliz. Oysa Anadolu’da hep savaştık, Anadolu’yla savaştık, ama hiçbir savaştan galip ayrılamadık. Tüm savaşların galibi savaş ve ölümdü. Bu savaşların galiplerinin arasına şimdi yangınları da katabiliriz. Ağustos 2008
Evet, ağaçlandırmaya 2008 Ağustosunda neden karşıysam, 2021 Ağustosunda da aynı nedenlerle karşıyım. Çünkü şu anda ülkemizin en büyük orman yangınları daha devam ederken yılların değişmeyen nakaratı, abartılı ağaç dikimleri devletten vaat, vatandaştan teklif, basından öneri olarak kişi başı üç ağaç, milyon ağaç, milyar ağaç gibi almış başını gitmektedir.
Ben eskiden ağaç dikimine yukarıda saydığım nedenlerle karşı iken şimdi farklı bir nedenden dolayı artık kesinlikle karşıyım. Çünkü bir bilim adamı, doğanın kendi haline bırakılmasının daha iyi olacağını söylüyor. “Akdeniz ormanlarındaki çam ağaçları ve makilerin yangına karşı evrimleştiğini belirten Yangın Ekologu Prof. Dr. Çağatay Tavşanoğlu'na göre amaç sadece ağaç dikmek değil ekosistemi korumaksa doğanın kendini yenileme kapasitesini göz önünde bulundurmak gerekiyor” diyor.
Bence de yanan alanlar birkaç sene koruma altına alınsa, kendiliğinden oluşan bir orman hem daha hızlı gelişir ve hem de yangın dahil her tür tehdide karşı daha dayanıklı olur. Yani yanan alanlardaki tohumlardan doğal olarak oluşan her şey doğanın öz evladı, dikilen her şey ise üvey evlat olacaktır.
Fakat önceki yazılarımda da değindiğim gibi böyle tüm dünyada iklim ve yaşamı etkileyecek konuların devletlerin keyfiyetine bırakılmaması gerekir. Devletlere bırakırsanız siyaset malzemesi yaparak çıkarlarına alet ederler. Onun için bu tür tüm dünyayı ilgilendiren konuların, devletlerden alınarak, tüm dünya doğasını koruyacak merkezi bir yönetime verilmesi gerekir diye düşünüyorum.